Nasıl alışveriş yaptığınız, bir şeyler alırken nelere öncelik verdiğiniz ve bunlar gibi tüm alışveriş alışkanlıklarınız aslında kişiliğinizi ve psikolojinizi ele veriyor.
“Bana nasıl alışveriş yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” Evet, yanlış duymadınız; alışveriş tarzınızın altında yatan psikolojiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Eğer renk renk çanta takıntınız veya sürekli pahalı markalardan alışveriş yapma bağımlılığınız varsa bu yazıyı mutlaka okuyun ve altında yatanları öğrenin!
Nine West’in 2011 sonbahar kış koleksiyon görselleri eşliğinde sizleri psikolojik bir alışveriş yolculuğuna çıkarıyor... İyi yolculuklar!
Her zaman aynı şeyi alıyorsanız…
Eğer sürekli olarak aynı parçaları satın alıyorsanız, o kıyafete “ikinci bir deri” rolünü vermişsiniz demektir. Bunun altında yatan şey, birinci, yani gerçek olan derinize güvenmiyorsunuz ve kendinize bu yüzden ikinci bir deri yaratıyorsunuz demektir. Dolayısıyla bu durumun altında yatan şey özgüven eksikliği ve bunu örtmek üzere üniforma arayışıdır. “Bu kıyafet sizinle başkaları arasında sembolik bir bariyer olacak, sizi koruyacaktır” düşüncesi söz konusudur.
Sürekli aynı şeyleri alma ve giymenin altında yatan bir başka psikolojik neden ise; kişinin sürekli aynı olması ve böylece başkaları tarafından her zaman hatırlanmayı bu şekilde garantilemektir. “Hani şu hep siyah elbise giyen Ayşe var ya,” şeklinde…
Üçüncü bir neden daha var: alışverişe ayrılan vakti zaman kaybı olarak görmek. Rutine dönüştürmek; ve her zaman aynı kıyafetleri alarak zamandan kazanmak. Veya ne giyeceğine karar vererek vakit kaybetmek yerine, her zaman aynı şeyleri giymek.
Renk renk çantalar alıyorsanız…
Koleksiyoner bir yapınız var demektir. Topluyor veya biriktiriyor olmanın altında yatan ise eksiklik korkusu, bir boşluğu doldurma ihtiyacı ve varsa bir kayıp (örneğin ayrılık gibi), bu kaybın yarattığı acıyı onarmaktır.
Her koleksiyon, türüne göre paralel farklı anlamlar içerir. Çanta koleksiyonuna yönelik bir alışveriş eğiliminin psikanalist bir açıklaması bile var. Çünkü çantalardaki “cep”ler genel anlamda kadınların genital bölgesine, özellikle de anneninkine benzetilir. Araştırmalara göre bu psikanalist yaklaşımda, çanta biriktirmek, kadının annesi yanında olmasa bile, onun varlığını her daim yanında hissetmek arzusu olarak açıklanır.
Hep pahalı şeyler alıyorsanız…
Pahalı olan, yüksek kaliteli markalar “iyidir” düşüncesine sahip olabilirsiniz. Ama fiyatı düşük olan her şeyin de “kötü” olduğunu düşünmemek gerek. Bunu düşünerek sürekli pahalı markalardan alışveriş yapma takıntısının altında ancak bu şekilde şık, zarif, güçlü ve zengin görünebileceği inanışı yatar.
Eğer bu pahalı harcamalarınız kıyafetler içinse, altında yatan şey; kendinizi başkalarından üstün hissetmeniz ve bunu onlara afişe etmek istemenizdir. Bu tip bir harcama aslında itibar, saygınlık, tanınırlık ve etraftakilerin beğenilerini toplama arayışında olanların tercihidir. Dolayısıyla sadece pahalı markalardan alışveriş yapma takıntısı olan insanlar için her şeyin temelinde başkalarının görüşleri yatmaktadır.
Mükemmel jean’in peşinde koşuyorsanız…
Yani “Jennifer Lopez gibi kalçalar, ama bir de sütun gibi bacaklar; hepsini kendi vücudumda yaratabileceğim bir jean” arayışındayım diyorsanız, siz apaçık mükemmeliyetçisiniz. Ayrıca bu mükemmeliyetçi tavrınız sizi sıradan bir jean pantolondan çok daha uzaklaştıracaktır. Kendini beğenmeme ve benzeri kişilik problemleri yaratacaktır.
Aslında kusursuz jean’e yönelik alışveriş takıntısıyla bu mükemmeliyetçiliğinizi bir pantolonla maddeleştirmiş oluyorsunuz. Günlerinizi bu mükemmel jean’i arayarak ve hayalinizde onu giydiğiniz günkü vücudunuzu canlandırarak geçiriyorsunuz. Halbuki bir acı gerçek var: o gün hiç gelmeyecek; çünkü böyle bir jean pantolon yok! Unutmayın; sadece pantolon değil, mükemmel erkek de, mükemmel ev, mükemmel iş diye şeyler de yoktur. Dolayısıyla günlerini “mükemmeller”i bulmaya çalışarak geçirmemenizi öneririz.
Alıyorum, alıyorum, giymiyorum…
Bu davranış tamamıyla bir takıntıdır. Genelde duygusal bir şok (boşanma, ayrılık, işten çıkarılma gibi) yaşandığında ortaya çıkan bu takıntının kontrol altına alınması oldukça zordur. İnsan kendisini teselli etmek için ihtiyaç olmasa da parfüm, kozmetik ve kıyafet alışverişine vurur. Bu esnada salgılanan adrenalin gerekli olsa da olmasa da insanın bir sürü şey denemesine ve satın almasına neden olur. Haliyle öforiniz geçtiğinde; moraliniz ve psikolojiniz normalleştiğinde “bu kıyafeti neden almışım ki ben?” dersiniz ve o kıyafet, giymeye giymeye dolabınızda unutulanlar arasında yerini alır.
Hiçbir şeyi atamıyorsanız…
Eğer kıyafetlerinizi bir türlü eleyemiyor ve atamıyorsanız/birilerine veremiyorsanız; bu kıyafetlere fazla anlamlar yüklemişsiniz demektir. Yani giysileri hayatınızın belki bir dönemiyle, anılarınızla bütünleştirmişsinizdir. Dolayısıyla bunları atıyor olmak; anılarınızın bir kısmını siliyor, hatta kendinizin bir kısmını yok ediyor hissetmenize yol açar.
Kimi insan için bu atamama alışkanlığı başka türlü de açıklanmakta… Bu açıklamaya göre kişi kıyafetlere karşı insani duygular beslemekte. Örnek vermemiz gerekirse bu tip insanlar, çok eski bir kazağını atarken, “ama o bunu hak etmemişti” gibi düşünceler besleyerek kazağa bir insan muamelesi yapmaktadır.
Kategori:
moda