Konuştukça konuşası gelen bir kadın ve suskunluğa gömüldükçe gömülen bir erkek… Bu çift size pek yabancı gelmiyordur herhalde.
Kadın – erkek ilişkilerinin çoğunda durum aynıdır, hatta o kadar aynıdır ki kadının erkekten çok daha fazla konuştuğu saptaması bilimsel araştırmalara bile konu olmuştur.
Bir kadının ağzından günde 23 bin kelime çıkarken (ki hiç fena bir rakam değil!), erkeğin ağzından en iyi ihtimalle bunun yarısı kadar kelime çıkar, tabii eğer avukat değilse… Dolayısıyla birlikte olduğunuz erkeğin az konuşmasına, özellikle de kritik durumlarda sessiz kalmayı tercih etmesine aranızdaki bir sorun olarak değil, erkek doğasının kabul edilmesi gereken bir parçası olarak bakmaya başlasanız iyi olur.
Zamanlamaları farklı
İşten eve yorgun argın dönen bir kadın oturup gününün nasıl geçtiğiyle ilgili sohbet etmeyi bir yorgunluk olarak görmez. Oysa erkek o esnada tek bir kelime etmeyi bile büyük bir külfet sayar. Yani kadınla erkeğin sohbet konusundaki zamanlaması farklıdır. Aynı şey kavgalar için de geçerli… Kadın olayı patlak verdiği yerde ve zamanda çözmek ister, bunun tek yolunun ise konuşmak olduğunu düşünür. Oysa erkek olayın üzerinden biraz vakit geçmesini, yani ateşin küllenmesini beklemeyi tercih eder. Bu durumda kadının yapabileceği en iyi şey, duyarlılığını kullanarak, ne zaman karşısındaki erkeğin üzerine gidip onu konuşmaya zorlamasının, ne zaman onu bir müddet rahat bırakmasının daha doğru olacağını kestirmektir.
Toplumsal roller gereği
Erkeklere küçük yaştan itibaren ‘erkek adamın’ az ve öz konuşması gerektiği öğretilir ve bilinçaltına işleyen bu öğreti çoğu erkeği ileri yaşlarda suskunluğa iter. Erkeğin toplumsal rolünde ‘kan gibi konuşup karı gibi gülmeye’ yer yoktur. O her zaman soğukkanlı ve kontrollü olmak, sorunlar karşısında tepeden bakan bir tavır takınmak zorundadır. Kısacası cinslerinin toplumsal tanımına uygun hareket etmek durumunda kalan erkeklerimiz, zaman içinde rollerini benimseyerek konuşmayı sevmez hale gelirler.
Kadınlar konuşma konusundaki önceliği hiç kimseye kaptırmak, lafı kimseye bırakmak istemez. Bu da karşımızdaki erkeklerin zaman zaman duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi isteyip de buna fırsat bulamamalarına neden olur. Aceleci davranmak, bir kadının yapabileceği en büyük hatadır. Mesela yeni bir ayakkabı aldınız ve sevdiğiniz erkeğin bu ayakkabıyı nasıl bulduğunu öğrenmek için yanıp tutuşuyorsunuz. Sabırsızlık edip sorarsanız kısacık bir cevapla yetinmek zorunda kalırsınız, oysa sabırla beklerseniz o kendi kendine fark edip “Ayakkabıların ne kadar güzel hayatım, yeni mi?” diye soracaktır.
Kadın – erkek ilişkilerinin çoğunda durum aynıdır, hatta o kadar aynıdır ki kadının erkekten çok daha fazla konuştuğu saptaması bilimsel araştırmalara bile konu olmuştur.
Bir kadının ağzından günde 23 bin kelime çıkarken (ki hiç fena bir rakam değil!), erkeğin ağzından en iyi ihtimalle bunun yarısı kadar kelime çıkar, tabii eğer avukat değilse… Dolayısıyla birlikte olduğunuz erkeğin az konuşmasına, özellikle de kritik durumlarda sessiz kalmayı tercih etmesine aranızdaki bir sorun olarak değil, erkek doğasının kabul edilmesi gereken bir parçası olarak bakmaya başlasanız iyi olur.
Zamanlamaları farklı
İşten eve yorgun argın dönen bir kadın oturup gününün nasıl geçtiğiyle ilgili sohbet etmeyi bir yorgunluk olarak görmez. Oysa erkek o esnada tek bir kelime etmeyi bile büyük bir külfet sayar. Yani kadınla erkeğin sohbet konusundaki zamanlaması farklıdır. Aynı şey kavgalar için de geçerli… Kadın olayı patlak verdiği yerde ve zamanda çözmek ister, bunun tek yolunun ise konuşmak olduğunu düşünür. Oysa erkek olayın üzerinden biraz vakit geçmesini, yani ateşin küllenmesini beklemeyi tercih eder. Bu durumda kadının yapabileceği en iyi şey, duyarlılığını kullanarak, ne zaman karşısındaki erkeğin üzerine gidip onu konuşmaya zorlamasının, ne zaman onu bir müddet rahat bırakmasının daha doğru olacağını kestirmektir.
Toplumsal roller gereği
Erkeklere küçük yaştan itibaren ‘erkek adamın’ az ve öz konuşması gerektiği öğretilir ve bilinçaltına işleyen bu öğreti çoğu erkeği ileri yaşlarda suskunluğa iter. Erkeğin toplumsal rolünde ‘kan gibi konuşup karı gibi gülmeye’ yer yoktur. O her zaman soğukkanlı ve kontrollü olmak, sorunlar karşısında tepeden bakan bir tavır takınmak zorundadır. Kısacası cinslerinin toplumsal tanımına uygun hareket etmek durumunda kalan erkeklerimiz, zaman içinde rollerini benimseyerek konuşmayı sevmez hale gelirler.
Kadınlar konuşma konusundaki önceliği hiç kimseye kaptırmak, lafı kimseye bırakmak istemez. Bu da karşımızdaki erkeklerin zaman zaman duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi isteyip de buna fırsat bulamamalarına neden olur. Aceleci davranmak, bir kadının yapabileceği en büyük hatadır. Mesela yeni bir ayakkabı aldınız ve sevdiğiniz erkeğin bu ayakkabıyı nasıl bulduğunu öğrenmek için yanıp tutuşuyorsunuz. Sabırsızlık edip sorarsanız kısacık bir cevapla yetinmek zorunda kalırsınız, oysa sabırla beklerseniz o kendi kendine fark edip “Ayakkabıların ne kadar güzel hayatım, yeni mi?” diye soracaktır.
Kararında olmalı
YanıtlaSil