Günümüzde yürütülmesi son derece zorlaşan ve toplumumuzun temel taşı olan aile kavramı ve evlilik üzerine son derece önemli bilgiler aktaran Uzm.Psikolog Gani Eser, evliliği ayakta tutan ana sebeplere ve en çok merak edilen sorulara ışık tuttu.
Evliliği ayakta tutan ve geliştiren şey dengedir. Evlilikler zamanla dengeyi bulan, uyum sağlayan organizmalardır. Nasıl birey kendi içinde uyumu sağlayamadığı, sözleri, eylemleri ve inançları
farklı frekanslarda olduğu zaman sosyal kabul görmüyorsa, evliliklerde de uyumsuzluk kötü sonun habercisidir.
Denge sağlanamıyor, uyum gerçekleşemiyorsa da evlilik devam edebilir ama nedeni artık sevgi değil, zorunluluklardır. Çocuklar, bir tarafın ekonomik özgürlüğünün olmaması, düzenin değişmesinden korkmak gibi nedenlerle sürdürülen çok sayıda evlilik var toplumumuzda maalesef.
İçinde sevgi olmayan evlilikler çocuklar için de çiftler için de sağlıksız ortamlardır. Ama toplumsal baskı ve belirsiz gelecekten duyulan korku yüzünden bir şekilde sürdürülüyor. Sevgi ile büyümeyen çocukların sayısı ne yazık ki bu yüzden sürekli artmakta.
Denge derken; zamanla eşlerin farklı rolleri üstlenerek bütünleşmelerini, biri duygularıyla hareket ederken diğerinin mantığını kullanmasını, iş bölümü yapmalarını, karşılıklı sorumluluk almalarını ve eşit olmalarını kast ediyorum.
Evliliğin birinci yılı zor bir dönemdir. Bu süreçte denge sağlamak çok kolay değildir ama kritik eşik aşıldığında taşlar yerine oturmaya başlar. Uyum sağlandıktan sonra yaşam kolaylaşır, evli olmanın, birlikte daha güçlü ve sevgi dolu olmanın tadına varılır. Sorumluluklar paylaşıldıkça ve empati kuruldukça birlikte daha güçlü olduklarını fark eden eşler tek başlarınayken yapamadıklarını birlikte başarmanın hazzını tadar ve yaşam kalitelerini yükseltmek için daha kolay motive olurlar.
İlişkilerde en çok hangi hataları yapıyoruz?
Öncelikle iletişim kurmayı bilmiyoruz. Ben merkezli yaklaşıyoruz olaylara. İlişki öncesi bireysel yaşamımızdaki alışkanlıklarımızı değiştirmek istemiyoruz. Esnek değiliz. Biz olmayı bu yüzden başaramıyoruz.
Olduğumuz gibi davranmakta ya da partnerimizi olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyoruz. Başkalarıyla kıyaslıyoruz veya kıyaslanıyoruz. Kırıldığımız zaman derdimizi anlatmak yerine sessiz kalmayı tercih ediyoruz.
Önceki ilişkilerimizin izlerini silmekte ihmalkâr davranıyoruz. Birbirimizin çevresine saygı göstermeyi beceremiyoruz. Duygusal şantaja başvuruyoruz.
Empati kurabilsek; partnerimizin de ilişki için fedakarlık yaptığını, eski alışkanlıklarını terk ettiğini görebilsek hatamızı fark edebiliriz belki. Hep kendi penceremizden bakmaya alıştığımız için "biz" olmakta zorlanıyoruz.
Hata yapan partnerimizin özür dilemesini bekliyoruz boşuna. Uzun sessizlikler, kaprisler gittikçe birbirimizden uzaklaşmamıza neden oluyor. Oysa onu affettiğimizi hissettirecek bir sözle yaklaşmayı denesek belki o anda sona erecek kırgınlığımız. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden bitiveren evliliklerin sayısı hiç az değil.
Bir evliliğin olumsuz yöne doğru gittiğini gösteren sinyaller nelerdir?
Eşinizin gözünün içine bakmadığınızı ya da onun gözlerini sizden kaçırdığını fark ediyorsanız alarm çalmaya başlamıştır. Bu yazıyı okuyan evli bireyler bir an durup düşünsünler; en son ne zaman eşlerinin gözünün içine sevgiyle baktıklarını hatırlamaya çalışıp dürüstçe yanıtlasınlar. Sonuç pek iç açıcı olmayabilir.
Modern yaşamın hızına ayak uydurabilmek için koşturmaktan, trafikte zaman kaybetmekten, çocukların sorumluluklarını yerine getirmekten yorulup birbirimize sadece alışkanlıklarımız nedeniyle mekanik ilişkiler çerçevesinde yaklaşıyor olabiliriz.
Eşinin saçını kestirdiğini fark etmeyen, günlerce birbirinin yüzüne bakmayan evli çiftler var. Kötüye gidişin sinyalleri her yerde var ama görmek isterseniz görebilirsiniz.
Çocuk faktörü evliliği nasıl etkiler?
Ebeveynin bakış açısına, tutumuna göre olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Bir tarafın istemediği çocuk daha anne karnındayken bunu duyar ve hisseder. Sorumluluk eşlerden birine yüklenirse hayat kalitesi düşeceğinden çocuğuna da eşine yeterli ilgiyi gösteremeyecektir. Kendisini istemeyen anne ya da baba ile büyüyen çocuk hayat boyu güven sorunu yaşayacaktır.
Kötü giden bir evliliği toparlayabilmek için son çare olarak dünyaya getirilen çocuklar bazen boşanmayı engellese de içinde sevgi olmayan, şiddetin, huzursuzluğun baskın olduğu ailelerde büyümenin travmasını yaşarlar.
Eşlerin kritik eşik olan ilk yılı tamamlamadan çocuk sahibi olmayı düşünmemelerini tavsiye ediyorum. Anne baba olmak çok büyük bir sorumluluk. Çevreden gelen baskılara boyun eğmemeli, çocuğun sorumluluğunu üstlenebileceklerinden emin olduklarında, her ikisi de bunu istediğinde karar vermeleri en doğrusu.
Bir evliliğin olumsuz yöne doğru gittiğini fark eden eşler ne yapmalı?
Nedenine göre değişir. Tekdüzelik, sadakatsizlik, sorumlulukların adil dağılmaması ve sair nedenlerden kaynaklanabilir.
Bir taraf evliliği sürdürmek istiyorsa iletişim kurarak olumsuzluğun nedenlerini ve neler yapabileceklerini konuşabilecekleri bir ortam yaratmalı. Sorunu karşısındakinden önce kendisinde arama olgunluğuna sahip olabilirse, ilişkiye objektif bakabilirse, çözüm odaklı yaklaşabilirse kriz atlatılabilir. Konuşmak, yargılamamak, empati kurmak, sevgi ile yaklaşmak evliliğin devamını sağlayabilir.
Bir taraf sürekli ayrılmaktan, gitmekten bahsediyorsa muhtemelen diğerini kaybetme korkusu yaşamıyordur. Az da olsa kaybetme korkusu ilişkilerin can simidi olabilir. Neyi kaybedeceğini net olarak görebilen, fark edebilen eş kendine gelebilir.
Uzm.Psk. Gani Eser/
Evliliği ayakta tutan ve geliştiren şey dengedir. Evlilikler zamanla dengeyi bulan, uyum sağlayan organizmalardır. Nasıl birey kendi içinde uyumu sağlayamadığı, sözleri, eylemleri ve inançları
farklı frekanslarda olduğu zaman sosyal kabul görmüyorsa, evliliklerde de uyumsuzluk kötü sonun habercisidir.
Denge sağlanamıyor, uyum gerçekleşemiyorsa da evlilik devam edebilir ama nedeni artık sevgi değil, zorunluluklardır. Çocuklar, bir tarafın ekonomik özgürlüğünün olmaması, düzenin değişmesinden korkmak gibi nedenlerle sürdürülen çok sayıda evlilik var toplumumuzda maalesef.
İçinde sevgi olmayan evlilikler çocuklar için de çiftler için de sağlıksız ortamlardır. Ama toplumsal baskı ve belirsiz gelecekten duyulan korku yüzünden bir şekilde sürdürülüyor. Sevgi ile büyümeyen çocukların sayısı ne yazık ki bu yüzden sürekli artmakta.
Denge derken; zamanla eşlerin farklı rolleri üstlenerek bütünleşmelerini, biri duygularıyla hareket ederken diğerinin mantığını kullanmasını, iş bölümü yapmalarını, karşılıklı sorumluluk almalarını ve eşit olmalarını kast ediyorum.
Evliliğin birinci yılı zor bir dönemdir. Bu süreçte denge sağlamak çok kolay değildir ama kritik eşik aşıldığında taşlar yerine oturmaya başlar. Uyum sağlandıktan sonra yaşam kolaylaşır, evli olmanın, birlikte daha güçlü ve sevgi dolu olmanın tadına varılır. Sorumluluklar paylaşıldıkça ve empati kuruldukça birlikte daha güçlü olduklarını fark eden eşler tek başlarınayken yapamadıklarını birlikte başarmanın hazzını tadar ve yaşam kalitelerini yükseltmek için daha kolay motive olurlar.
İlişkilerde en çok hangi hataları yapıyoruz?
Öncelikle iletişim kurmayı bilmiyoruz. Ben merkezli yaklaşıyoruz olaylara. İlişki öncesi bireysel yaşamımızdaki alışkanlıklarımızı değiştirmek istemiyoruz. Esnek değiliz. Biz olmayı bu yüzden başaramıyoruz.
Olduğumuz gibi davranmakta ya da partnerimizi olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyoruz. Başkalarıyla kıyaslıyoruz veya kıyaslanıyoruz. Kırıldığımız zaman derdimizi anlatmak yerine sessiz kalmayı tercih ediyoruz.
Önceki ilişkilerimizin izlerini silmekte ihmalkâr davranıyoruz. Birbirimizin çevresine saygı göstermeyi beceremiyoruz. Duygusal şantaja başvuruyoruz.
Empati kurabilsek; partnerimizin de ilişki için fedakarlık yaptığını, eski alışkanlıklarını terk ettiğini görebilsek hatamızı fark edebiliriz belki. Hep kendi penceremizden bakmaya alıştığımız için "biz" olmakta zorlanıyoruz.
Hata yapan partnerimizin özür dilemesini bekliyoruz boşuna. Uzun sessizlikler, kaprisler gittikçe birbirimizden uzaklaşmamıza neden oluyor. Oysa onu affettiğimizi hissettirecek bir sözle yaklaşmayı denesek belki o anda sona erecek kırgınlığımız. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden bitiveren evliliklerin sayısı hiç az değil.
Bir evliliğin olumsuz yöne doğru gittiğini gösteren sinyaller nelerdir?
Eşinizin gözünün içine bakmadığınızı ya da onun gözlerini sizden kaçırdığını fark ediyorsanız alarm çalmaya başlamıştır. Bu yazıyı okuyan evli bireyler bir an durup düşünsünler; en son ne zaman eşlerinin gözünün içine sevgiyle baktıklarını hatırlamaya çalışıp dürüstçe yanıtlasınlar. Sonuç pek iç açıcı olmayabilir.
Modern yaşamın hızına ayak uydurabilmek için koşturmaktan, trafikte zaman kaybetmekten, çocukların sorumluluklarını yerine getirmekten yorulup birbirimize sadece alışkanlıklarımız nedeniyle mekanik ilişkiler çerçevesinde yaklaşıyor olabiliriz.
Eşinin saçını kestirdiğini fark etmeyen, günlerce birbirinin yüzüne bakmayan evli çiftler var. Kötüye gidişin sinyalleri her yerde var ama görmek isterseniz görebilirsiniz.
Çocuk faktörü evliliği nasıl etkiler?
Ebeveynin bakış açısına, tutumuna göre olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Bir tarafın istemediği çocuk daha anne karnındayken bunu duyar ve hisseder. Sorumluluk eşlerden birine yüklenirse hayat kalitesi düşeceğinden çocuğuna da eşine yeterli ilgiyi gösteremeyecektir. Kendisini istemeyen anne ya da baba ile büyüyen çocuk hayat boyu güven sorunu yaşayacaktır.
Kötü giden bir evliliği toparlayabilmek için son çare olarak dünyaya getirilen çocuklar bazen boşanmayı engellese de içinde sevgi olmayan, şiddetin, huzursuzluğun baskın olduğu ailelerde büyümenin travmasını yaşarlar.
Eşlerin kritik eşik olan ilk yılı tamamlamadan çocuk sahibi olmayı düşünmemelerini tavsiye ediyorum. Anne baba olmak çok büyük bir sorumluluk. Çevreden gelen baskılara boyun eğmemeli, çocuğun sorumluluğunu üstlenebileceklerinden emin olduklarında, her ikisi de bunu istediğinde karar vermeleri en doğrusu.
Bir evliliğin olumsuz yöne doğru gittiğini fark eden eşler ne yapmalı?
Nedenine göre değişir. Tekdüzelik, sadakatsizlik, sorumlulukların adil dağılmaması ve sair nedenlerden kaynaklanabilir.
Bir taraf evliliği sürdürmek istiyorsa iletişim kurarak olumsuzluğun nedenlerini ve neler yapabileceklerini konuşabilecekleri bir ortam yaratmalı. Sorunu karşısındakinden önce kendisinde arama olgunluğuna sahip olabilirse, ilişkiye objektif bakabilirse, çözüm odaklı yaklaşabilirse kriz atlatılabilir. Konuşmak, yargılamamak, empati kurmak, sevgi ile yaklaşmak evliliğin devamını sağlayabilir.
Bir taraf sürekli ayrılmaktan, gitmekten bahsediyorsa muhtemelen diğerini kaybetme korkusu yaşamıyordur. Az da olsa kaybetme korkusu ilişkilerin can simidi olabilir. Neyi kaybedeceğini net olarak görebilen, fark edebilen eş kendine gelebilir.
Uzm.Psk. Gani Eser/
Kategori:
aşk ve evlilik